Sivil toplumun iletişimi

Toplumsal değişim ve dönüşümün lokomotifi olan sivil toplum kuruluşları, demokratikleşme ve ekonomik kalkınma yolculuğunda itici güç olarak sahip oldukları potansiyeli keşfettikçe iletişime daha fazla enerji harcamaya başladı. Günümüzde sivil toplum kuruluşları sosyal, mobil, dijital ve geleneksel iletişim araçlarını kullanarak hikayelerini hedef kitle ile paylaşıyor; öte yandan değişen medya düzeni nedeniyle de kendi mecralarını oluşturma sürecine giriyorlar.

Avrupa’nın lider iletişim profesyonelleri ağı olan Avrupa İletişim Direktörleri Derneği (EACD) tarafından gerçekleştirilen “European Communication Monitor” 2018 yılı araştırmasında 2021 yılına kadar en önemli iletişim yönetimi meselelerinin ne olacağı soruldu. Çıkan ilk üç cevap aslında şaşırtıcı değildi: ‘Güveni inşa ve muhafaza etmek’, ‘iş stratejisi ile iletişimi bağlamak’, ‘dijital evrim ve sosyal internetle başa çıkmak’. Sivil toplumun iletişimi tam olarak bu üç ana mesele nedeniyle her geçen gün daha da fazla önem kazanmaya başladı.

İletişim, sivil toplum için birkaç yıl öncesine kadar öncelikli bir konu değildi. Gerek kurumsal kapasitenin yetersiz olması, gerek kamuoyu ile olan ilişkinin biçimi iletişim çalışmalarının sürdürülebilir ve verimli olmasını engelliyordu. STK’lar günümüzde ise tanıtım ve destek sıkıntısını aşabilmek için küresel iletişimin bulunduğu noktaya yaklaşmakta. Kurumlar, yeni adıyla sosyal fayda iletişimini kullanarak kapasitelerini artırıp sürece paydaşlarını daha fazla dahil ederek sürdürülebilir ve güvene dayanan bir ilişki yönetimi inşa etmeye başlamış. STK’lar yeni medya mecralarını kullanarak artık belirli kavramlar ile kendilerini özdeşleştirerek kamuoyunda yer edinmeye çalışıyor. Geliştirilebilir süreç yönetimi ile farklı hedef kitleye özgün yaklaşımlar geliştirerek, pozitif bir dil ile hazırlanan mesajlarını paylaşıyor. Böylelikle toplumsal hayata nasıl fayda sağladıklarını doğru anlatabiliyor ve hedeflenen başarıyı yani sosyal etkiyi de yaratmış oluyorlar.

Ömer Ertüm
KİD Yönetim Kurulu Üyesi

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye 84. sayısında yayımlandı.