Yeni Nesil Sorumlu İletişim

İklim krizi, enerji darboğazı, salgın hastalıklar… Tüm dünya olarak belirsizlik ve zorluklarla dolu bir dönemden geçiyoruz. Yaşadığımız bu zorluklar iç içe geçmiş ve kabarık bir yumak haline gelmiş durumda ve çözülmesi için kimsede net bir reçete bulunmuyor. Günümüz hikayesi belki de bu sebeple bir “çağ değişiminin” sinyalini veriyor. Alışageldiğimiz ekonomik modeller, mevcut tedarik ve üretim sistemleri, hatta yaşam biçimleri yeni çağa ayak uydurmamızı zorlaştırıyor. 

İşte bu yüzden yepyeni bir üretim, tüketim ve yaşam modelini benimsemek zorundayız. Bunu yaparken de gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak hedefiyle sürdürülebilirlik, iklim anlaşmaları, yeşil mutabakat gibi konularda sorumluk almak gerekiyor. Çözümün parçası olmak için hızlı ve sahici adımlar atılması gerekiyor.

Peki, bu ortamda markalar nasıl konumlanmalı? İletişim nasıl dönüşmeli? 

Öncelikle bu dönemde markalar yeni nesil ve sorumlu bir iletişimi benimsemeli. Bunun için markanın özü keşfedilmeli. Marka özü içinse kurum kültürü, değerler ve stratejiler bütünleştirilip, “Biz kimiz?”, “Ne işe yararız?”, “Nasıl çalışırız?” ve “Ne anlam ifade ederiz?” gibi soruların yanıtları aranmalı. Ardından toplumdaki zorlukların arasından hangisinin çözümüne katkı sağlanabileceği belirlenip; gerçekçi ve samimi bir yol haritası çizilmeli ve tüm iletişim bu çatı altında konumlandırılmalı. Öte yandan unutulmamalı ki, hiçbir marka ya da kurum çözümün tek taraflı bir parçası olamaz. 

Sorumlu iletişim kapsamında ise markaların filantropi faaliyetleri veya kurumsal sosyal sorumluluk projelerinin ötesinde, diyalog ve iş birliğini önemsediği, tüm ekosistemini aynı amaç doğrultusunda harekete geçirdiği bir yol izlemesi gerekiyor. Yani iklim değişikliği, kapsayıcılık, çeşitlilik ve cinsiyet eşitliği gibi konularda duyarlı ve destekleyici olunmasından, her alanda olumlu ve kapsayıcı bir dilin özümsenip kullanılmasından, bütünsel bir yaklaşımın benimsenmesinden bahsediyoruz.

Bunu yaparken de politik doğruculuktan uzak ve altı dolu çözümler üretilmesi gerekiyor. Ancak bu şekilde içinde bulunduğumuz ortamda doğru ve kabul gören bir iletişimin kurgulanması mümkün. 

Göktürk Demirel 

KİD Üyesi

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 130. sayısında yayımlanmıştır.