İletişimi iyilikle örmek

Dünyamızı iyileştirmek, daha iyi bir yer yapmak için sihirli bir değneğimiz var; o da “iletişim”. İddialı bir giriş cümlesi gibi görünse de günümüzde iletişimin yarattığı güçlü etki ile bıraktığı izleri fazlasıyla yaşıyoruz. İletişimin hızlı ve bir o kadar da şaşırtıcı d.nüştürme etkisinde “iyileştirme” de çok önemli bir yere sahip.

Konda Barometresi’nde geçtiğimiz 2019 yılı kasım ayının teması “iyilik” ve “kötülük”tü. Türkiye’de insanların %57’si iyi insan kavramını, erdemli biri, %43’ü ise “inançlı”, “dindar”” biri olarak tanımlıyor. İyi insan özellikleri sorulduğunda toplumun yarısına göre “dürüst”, üçte birine göre de “ahlaklı” ve “namuslu” insan demek. Türkiye toplumu, insanların bir kısmının doğuştan kötü olduğuna önemli ölçüde inanıyor. “Siz ne kadar iyi bir insansınız ve çevrenizdekiler sizi ne kadar iyi görüyor” sorusuna ise toplumun %62’si hem kendisini iyi biri olarak gördüğünü hem de çevresindekilerin kendisini iyi gördüğü cevabını veriyor.

Bu araştırma, Covid-19 salgını sonrası yapılsaydı sonuçlar nasıl değişirdi, öngörmek zor olsa da, salgın döneminde .lüm gerçeği ile yüzleşerek daha hassas, yardımsever ve birbirimize karşı daha şefkatle yaklaştığımızı söyleyebiliriz. Şimdi bu dönüşümü kalıcı hale getirme zamanı.

Pandemi öncesinde de gündemde olan iklim krizi, açlık ve yoksulluk, göç ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi dünyamızın karşı karşıya olduğu çevresel, sosyal ve ekonomik sorunlara salgın gerçeği de eklenince sorunlar, yaşamımızın devamlılığını tehdit eder hale geldi.

Öyleyse iyi markalar, iyi kurumlar olmak için anlamlı bir amacı sahiplenmek ve toplum ya da insanlık için iyilik düşünmek, iş yapma biçimlerine bu bakış açısını entegre etmek gerek.

Biz iletişimciler kurumların ekosistemi içindeki tüm paydaşları ile bağ kurmaya, onları dinlemeye, anlamaya, söylenmeyenleri duymaya ve bir toplumbilimci gibi davranmaya devam etmeliyiz. Sadece iyiyi değil daha iyiyi isteyen günümüz tüketicilerine, onlarla bağ kuran projelerle seslenmeli, bizden sonraki nesilleri odağımızda tutmalıyız.

Kurumlar değişime önderlik yaptıklarının bilinci ve yarattıkları sosyal etkiyi önemseyerek iletişimlerini daha proaktif bir yaklaşımla ele almalı ve biz iletişimciler, dünyada görmek istediğimiz değişime önce kendimizden, anlattığımız hikaye ve projelerden başlamalıyız. Oruç Aruoba’dan bir sözle bitirelim “kalabildiğimiz tek yer ötekilerin bellekleridir.”

Ayşenur Aydın

KİD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

 

Bu yazı ilk kez Campaign Türkiye’nin 109. sayısında yayımlandı.